Pandemi Düşünceleri pt-2

Canberk Ozcelik
3 min readApr 29, 2020

--

Photo by James Orr on Unsplash

Evlere kapalı kalma durumu devam ederken aklımda biriken düşünceleri aktarmaya devam etmek istiyorum.

İlk konuya çok yakın bir arkadaşımın ilk yazıdaki hr kısmına yaptığı yorum üzerine ettiğimiz sohbet ile başlıyorum.

Benzer işler: bazı hr firmaları ve emlakçılar

yakın dönemde evimi taşıdım ve yeni tuttuğum yeri bir emlakçı aracılığıyla buldum. İmzanın atılmasına kadar giden süreçte gerçekten çok yardımcıydı ve ideal bir iş yapış şekliydi.

Zaten hepimiz emlakçıların işinin ev sahibine bir kiracı bulup, aralarında imza atılana kadarki süreci yönetmek olduğunu biliyoruz ve hayatımızda hep bu örneklerle karşılaşıyoruz.

Kimsenin herhangi bir emlakçı ile bir problem yaşadığını duymadım.

Ülkemizde de -sohbet ettiğim endüstri mühendisi arkadaşımın sektörü ile yazılım sektörünü göz önüne aldığımızda- tamamen kendi tecrüblerimize dayanarak yarı yarıya bir oranda organizasyonların danışman hr firmalarıyla çalıştığını varsaydık.

Bununla ilgili verilere şuradan erişebilirsiniz demek isterdim ama araştırmaya çok üşendim.

O nedenle safi önyargı ve düz mantık ile ilerleyeceğiz.

Hr danışmanlarının imza attırdıkları adaylar ile orantılı olarak bir komisyon gelirinin olması iş yapış şekli açışından olağan.

Hr demek çok güzel böyle devam edeceğim.

Böyle bir ortamda haliyle daha çok para kazanmak isteyen hırslı çalışanların türemesinin de çok normal olduğunu öngörebiliyorsunuzdur. Bununla ilgili iki problem geliyor aklıma.

Daha çok komisyon almak isteyen bu danışmanların kapasitelerinden fazla aday ile aynı anda ilgilenip ki bazen bir adayla süreci ilerletirken başka bir “iş fırsatı” için aynı adaya yine ulaşıp, kim olduğunu ya da önceki görüşmesini dahi hatırlamadan yeni fırsattan bahsetmek gibi hatalar yapmasına şaşırmıyorsunuzdur.

Biraz uzun bir cümle oldu yukarıdaki ama tek seferde çıkardım böyle durup dışarılara bakıp düşünerek yazmadım, linç gelebilir.

Böyle linç gelebilir diyorum da kimse okuyup üstüne alınmıyordur çünkü biz hiç öyle değiliz.

Bahsetmek istediğim diğer problem de bu danışmanlarla görüştükten sonra iş fırsatını sunan organizasyonla iletişime geçme kısmında başlıyor.

İşe alım sürecinin temel bir bölümünü zaten danışman ile birlikte ilerletmiş durumdayken, ilk matrix filmindeki dalgalanmada yürüyen siyah kedi gibi organizasyonun kendi hr çalışanı ile yine aynı görüşmeler tekrarlanıyor. Şanslıyım ki henüz başıma gelmedi.

Organizasyon aradığı pozisyonu doldurması için anlaştığı danışman firmaya güvenmiyor mu, yoksa sadece bizim veritabanımıza da kaydediyoruz sizi mi? Ya da danışman firma sadece bir filtre olarak mı kullanılıyor? Ki bu da çok normal bir strateji.

Görevinin süreci yönetmek olduğunu kabul ettiğimiz danışmanın, bazen aylarca uzayan geri dönüşsüzlüğünün hepimizin iş hayatında yaptığı nadir büyük hatalardan olduğunu kabul ediyoruz.

Ama bu tarz hassas süreçlerde iletişimin ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuzdur.

Sizi süreç boyunca olumlu/olumsuz gerçekleşen bütün gelişmelerden haberdar edecekler.

Asla karşılaşmadığımız daha çok para kazanma hevesiyle işini düzgün yapamayan bu gurühun bir de yurt dışı varyasyonları var.

Örneğin ülkemizden avrupa’daki büyük bir şirketin sunduğu iş fırsatını bize getirmelerinin ne kadar büyük bir lütuf olduğundan sürekli bahsetmekten çekinmeyen ve süreç bizim tarafımızdan sonlandırıldığında kendi zamanlarını harcadığımızı düşünen merdiven altı danışman firmaları çalışanlarından bahsedebiliriz.

Deneyimlerime ve linkedin gelen kutusuna dayanarak, bizim sektördeki azımsanmayacak çoğunlukta hr danışmanının ilgili ve işine hakim olmasını sektörün içinde bulunduğu açlığa bağlıyorum.

Yazılım sektöründeki açık iş pozisyonunun bulunduğumuz yılın sonunda mezun olması beklenen aday sayısının on katından fazla olmasından uzun uzun bahsetmeyeceğim.

Yazıyı üşenmeyip ingilizceye yorumlarsam buradan bir linç yiyebilir miyim diye düşünmeye başladığım için bu bölümü burada bitiriyorum.

İçerik ‘üreten’ medium üyelerinin kısır döngüsü

ilk olarak üç sene önce buraları keşfettiğimde, bir şeyleri öğrenmeye çalışırken yazarak öğrenmenin bana uygun bir yöntem olduğu aydınlanmasını yaşamıştım.

Yaklaşık olarak bir sene sonra farkındalığını yaşadığım başka bir şey oldu. Bazı şeyleri öğreniyordum ve bunları paylaşıyordum, ancak yazıyı yazarken edindiğim deneyimlerle veya kişisel yorumlarımla ilgili hiçbir ekleme yapmıyordum.

Şu sıralar medium’a girip göz attığım -özellikle türkçe- içeriklerde kendimi yazılımcı dokümantasyonu okuyormuş gibi hissediyorum.

Fakat tabii ki sizin ‘ürettiğiniz’ bu tarz içeriklerde, en altta belirttiğiniz kaynağı açtığımızda yazılan şeyin dilinin ingilizceye değişmesi hariç her noktasını aynı gördüğümüzü biliyorsunuzdur.

Bununla birlikte sürekli bu tarz tercümeler paylaşıp “şu konu hakkındaki yazımı linkte bulabilirsiniz.” dediğinizde yavaş yavaş kendim de artık bir şeyler eklesem mi, burası benim bloğum sonuçta, yorumlarımı belirtmem çok normaldir diye düşünmeye başlamışsınızdır.

Buraya kadar belirtmek istediğim sorunun ülkemizde neden bu kadar artığına etki eden bir husus var.

Geçtiğimiz yıl hariç son üç senedir türkiye’de katıldığım neredeyse bütün yazılım etkinliklerindeki konuşmalarda konu basit bir google aramasıyla bulabilecek olduğum düşüncesinden kurtulamıyorum.

Aşağıya 24 Mart 2019'da gereksiz yükselip bununla ilgili attığım tweetin linkini koydum ama bende gözükmüyor, afilli gözüküyor mu merak etmiştim. Bu can sıkıcı bug ile birlikte burada bitiriyorum.

Okuduğunuz için teşekkürler.

Serinin ikinci kısmında da yorumlarını eksik etmeyen Kürşat Bayhan’a çok teşekkürler.

Peki ben kimim?

--

--